17 Haziran 2016 Cuma

17 Haziran 2016

 Bizim için çok özel bir gün.. Beril'in 18. yaşgünü ve skydiving yapacak !!!
Yaklaşık 7 - 8 aydır bu konu gündemimizde. Sürekli videolar izleniyor, atlanacak yer araştırılıyor. İlk başta pek ihtimal vermedimse de baktımki bayağı etkilenmiş ve kafaya koymuş. Parachute Montreal de karar kıldı. Doğum günü için özel bir indirim kampanyası yaptıklarını söyleyince ön kaydını yaptı. Artık iş ciddiye bindi.
O gün geldi çattı :) Sabah okulda matematik sınavına girdi. 4.45 gibi orada olmamız gerekiyormuş. Yakın arkadaşı Joseph de atlayacak. Saat 2.30 gibi Parachute Montreal'e doğru yola koyulduk. 80 km kuzey doğu'da St.-Esprit'e gidiyoruz. 3.30 gibi oradaydık. Beril ve Joseph kayıtlarını yaptırıp eğitimlerini alırken biz de kendimizi verandaya atıp etrafı seyre daldık. Atlayanları gördükçe olayın stresi üstümüzden epeyce kalktı. Sanki insanlar orada oturup sohbet ederken "dur bir yarım saat paraşütle atlayıp geleyim " der gibi... Benim de atlayasım geldi yani. Neyse bizimkiler göründü. Hafif bir stresleri vardı ama beklediğimden daha iyilerdi. Açıkçası tek düşüncem uçağa biniş anı ve atlama anında Beril'in tepkisinin nasıl olacağıydı. Gayet cesur bir şekilde hazırlandı, uçağa bindi ve cesurca atladı. Helal sana Beril'im süper bir doğum günü yaşattın bize...
Not : Skydiving oldukça pahalı bu arada belirtmek istedim. Bütün kış Beril harçlıklarını biriktirdi bunun için yemedi içmedi gezmedi yani :)


13 Haziran 2016 Pazartesi

İlkbahar'da Marché Jean-Talon

Bizim buralarda ilkbahar mayıs ortasında başlar, haziran sonuna kadar sürer. Her mevsim coşkuyla karşılanır. Evet kış mevsimi bile.. İlkbaharın başlamasıyla herkes seralara koşup bahçelerine ekmek için çiçeklerini alır. Ayrıca tüm marketlerde de bitki satışı yapılır. Bitkilerin hepsi o kadar güzel ki insanın hepsini toplayıp alası geliyor. Sanırım mevsim kısa sürdüğü için satılan bitkiler belli bir büyüklüğe gelmiş oluyor. Onun için de bir anda bütün evlerin bahçeleri rengarenk oluveriyor.
Biz de Cevdet'le geçen hafta Marché Jean-Talon'a gittik. Burası sanırım kuzey Amerika'nın en büyük pazarı. Montreal'in oldukça popüler turistik pazarı. Her yıl binlerce turist tarafından ziyaret ediliyor. Montreal'in çok kültürlülüğünü de buradaki yemeklerden görebiliyorsunuz. Bir köşede fransız krepçi çaprazında hint yemekleri ana girişin ortasında orta doğu tatlıları ve dahaları...Burası gerçekten yemek  meraklıları için paha biçilmez !
Bu mevsim çiçek bahçesi. İşte gözünüzde canlanması için birkaç fotoğraf...
Sonrasında da bizim salaş meksikacıda yemek molası verdik. Burası da gerçekten şehrin en iyilerinden biri.

5 Haziran 2016 Pazar

Bahçemizin misafirleri

Bir önceki yazımda sanki buraya göçmekten dolayı pişman olmuşum gibi anlaşılmış sanırım. Tam tersine özlediğimiz sakin, dingin ve de medeni bir hayatımız var burada. Sadece sevdiklerimizle paylaşabilme özlemi...
Nihayet buralara bahar geldi birkaç haftadır. Kendimizi bahçeye attık artık. Güne bahçemde içtiğim sabah kahvesiyle başlamayı çok seviyorum. Bu esnada bana bahçedeki ağaçta yaşayan komşu sincaplar ve şahane renkli kuşlar eşlik ediyor. Tam o sırada bahçenin bir ucundan son sürat bir tavşan geçiyor. Maya deli oluyor tabii :)
Akşam saat yedi sekiz civarında arka komşuyla bizim aramızda konaklayan kokarca uyku mahmuru salına salına geçiyor bahçeden. Tak tak ağaçkakan bahçedeki ağacımızı gagalamakta...

26 Nisan 2016 Salı

Psikolojik bir iç tahlil

Yine kendimi rutin hayatın akışına kaptırdım ve bloğumu çok ihmal ettim .. Birkaç kez keyifli birşeyleri paylaşmak istediysem de memlekette olan biten olumsuzluklar beni alıkoydu. Şimdi zamanı değil ortalık biraz durulsun diye bekledim. Herkesin keyfi kaçmış bir durumda benim buradan birşeyler paylaşmam pek içime sinmedi.
Geçenlerde konuştuğum bir psikolog bizim konumumuzdaki kişilerde 4. senenin çok kritik bir yıl olduğunu söyledi. İlk üç yıl bir nevi balayı dönemi imiş. Sonra idrak ve dank etme... Geride bıraktığın hayata özlem duyma dönemi. Ne tesadüf ki ben de 3. senenin bitimindeki benzer duygularımı yazmıştım. Evet artık burası evim, hayatın burada ve bu sistemin içindeyim. Artık bir aile doktoru edindik ve rutin kontrollerimizi burada yaptırmaya başladık. Türkiye'de sağlık sigortası yaptırmayı bıraktım oradan ilaç da taşımıyorum. Diğer taraftan da özlem duygusu artmaya başlıyor.
Ailem ve arkadaşlarımla geçirdiğim günleri düşünmeden edemiyorum. Ama buradaki yaşam tarzımı da seviyorum. Zaten İstanbul'dan da böyle bir hayat için gitmiştim, üç dört yıldır bunun hayalini kuruyordum. Ama gel gör ki insanoğlu nankör her şey bir arada olsun istiyor. Tüm bu keyifleri sevdiklerimle paylaşmak istemekten daha doğal ne olabilir ki? İşte tam da böyle bir dönemde bir anda sevgili Aslı ve Cem ziyaretimize geldi. Nasıl da güzel geldiler anlatamam.Fakat zaman o kadar kısıtlı ki onlara herşeyi göstermek istiyorum. Hızlı çekim bir Montreal turu yaşattık onlara sanırım :)
Sonrasında Cevdet'in ablası , Los Ageles'tan da dayısı geldi. Nihayet sevdiklerimize buradaki hayatımızı gösteriyorduk ... Evimiz şenlikli günler yaşıyordu. Sanırım gurbette en çok da buna ihtiyacımız var. Arkasından iki yılı aşkın bir süreden sonra  Türkiye'ye gittim. Uçak İstanbul'a inerken gerçekten kalbimin sıkıştığını hissettim. Yaşasın özlediğim herkesi görebileceğim onlara sarılabileceğim...Her dakikası dolu keyifli muhabbetli hızlı bir üç hafta... Sıra maalesef veda etmeye geldi. İşte bu durumda hislerim çok karışıktı.... Yazarken bile içim sıkışıyor. Gitmek mi zor kalmak mı ?... "Bir yere ait olmak " benim için artık farklı bir anlam taşıyor. Kendimi iki yere de ait hissediyorum. Ama ne orada ne burada tam hissetmiyorum. Tüm bu karışık duygular havaalanında check in kontuarını geçtikten sonra duruluyor. Ben bu sefer biraz daha rahattım çünkü annemi de beraberimde getirdim.
Tüm bunları yaşarken bir iki iş görüşmesi yaptım. İstanbul dönüşü başlamak üzere yeni bir yerle el sıkıştım. Benim için bu güzel bir gelişmeydi. Yeni bir tecrübe ve deneyim .... Yan mahallemizdeki küçük bir fransız cafesinde çalışmaya başladım. Amacım yeni bir Kanada tecrübesi edinmek ve ihmal ettiğim fransızcamı geliştirmekti. Alışmam birkaç ayımı aldı açıkçası zaman zaman çok da zorlandım ayaklarımın geri geri gittiği zamanlar oldu..Şimdi iyiyim birbirimize alıştık ben işe alıştım tempoya alıştım. Bir süre daha burada çalışıp bir sonraki basamağa atlamanın planlarını yapıyorum...

23 Mayıs 2015 Cumartesi

Şükür kavuşturana

Evet biliyorum çok ara verdim yazılarıma…
Silkinerek kış uykusundan uyandım nihayet :)
Göçmenliğin de belirli psikolojik evreleri varmış meğerse. Bugünlerde onu düşünüyordum.  İlk sene en karışık duyguların yaşandığı evre oldu benim için. İlk günlerindeki panik duygusu yerini aşırı bir pozitifliğe bıraktı. Etrafa adeta  pembe bir gözlükle bakıyordum. Hayat ne güzel yaşamak ne güzel kuşlar kelebekler tadındaydım. İlk kış okul dönemi böyle geçti. Sonrasında Cevdet'in beklenmedik ve erken bir şekilde aramıza katılmasıyla bir anda 180 derecelik bir ruhsal değişim yaşadım. Panik ve endişe dönemi …. Bu dönem azalan bir ivmeyle yedi sekiz ay sürdü. Pembe gözlüklerimi de çıkardım artık. Sorgulama ve arayış dönemi başladı. Sorgulama dedim ama yanlış anlamayın asla pişmanlık yok yani hiç demedim "neden geldim ben buralara " diye. Şimdi ben ne yapabilirim nasıl para kazanabilirim   şeklinde. Fakat işin enteresan tarafı hep gerilerde bir yerlerde de pozitif hislerim de mevcut. Sonrasında çalışmaya başlayıp da buradaki hayatın içine girmeye başladığım " aidiyet ve idrak " evresi. Bu devre ruhuma çok iyi geldi. Son günlerde yeni bir döneme girdiğimi hissediyorum. "Normale dönüş" diyorum buna da. Aidiyet ve idrak 'in iyice sindirilmesi. Sanki bir haftadır falan çevremdekilere olan bitene ve ilişkilerime yeni bir gözle bakmaya başladım. Bu bakış İstanbul'da bıraktığım bakışa benziyor sanırım …:)

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Göller Bölgesi Keşif Turu 1

Nihayet burnumuzu evden dışarı çıkarıp çevremizi tanıyalım turlarına geç de olsa başladık ! Başlığa numara verdim ki devamı gelsin :)

Halbuki bu yaz için ne planlarım vardı. Çalışıyor olmanın verdiği yorgunluktan mütevellit tembellik, aman evdeki şu işi de yapayım yarın gideriz gibi bilimum klasik bahaneler…
Neyse şeytanın bacağı kırılıp siftah yapıldı. Malumunuz bu yaz deniz kum güneş tatil imkanımız olamadı. Hava da 25 dereceleri gösterince hadi plaja gidelim dedim. Montreal'in kuzeyinde Laurentians bölgesindeki gölleri haritadan incelemeye başladım. Bana göre en çok denize benzeyenini bulup denemeye karar verdik. Sainte Agathe-des-Monts 'daki Lac des Sables'e gittik. Web sitesinde aksi belirtilmediği için Maya'yı da alıp gittik. Plaja köpek almadıklarını ancak plajın kapısında öğrenebildik:  (Kebeklilerde de bir lazlık var). Gölün etrafında tur atarken en azından suya ayağımı sokabileceğim bir yer bulduk. Gölün dibi kum ve oldukça da berraktı. Su da limonata gibiydi. En kısa zamanda gelip yüzmek istiyorum. Buradaki plajlar bizim plaj anlayışımızdan epeyce farklı. Bodrum ve Çeşme ile kıyaslarsak ilkel diyebiliriz. Tüm ihtiyaçlarını yanında getirmen gerekiyor. Tuvalet dışında genelde başka bir şey yok. Ama manzaralar enfes !
Dönüş yolumuzda da diğer kasabalara da şöyle bir göz atıp Sainte Sauveur'de verdiğimiz bira molası ile  günü sonlandırdık.
Bu bölge gerçekten de görülmeye değermiş. Daha sık gelmeliyiz bu taraflara 1 saatlik araba yolculuğu sadece...

5 Ağustos 2014 Salı

Kursiyer Yeşim şimdilerde neler yapıyor ?

Evet meraktasınız biliyorum en son katıldığım "iş bulma kursu" diye adlandırdığım kursa başladığımdan beri söz verdiğim halde tembellik edip gelişmeleri yazmamışım.
Geçen yıl Eylül ayında YMCA'de personal trainer sertifikası almak üzere başladığım ve yaklaşık 5 ay süren kursu da aynı dönemlerde tamamladım ve sertifikamı aldım. Bayağı ders çalışıp sürekli sınavlarla geçen zor bir 5 aydı. Bu kurs da zamanlama olarak tam da sertifikamı aldığım dönemde başladı.
Ben bayağı faydasını gördüm, epeyce bilgi edindim. Staj yeri bile buldum kendime. Muscle Up adlı tüm Kanada'ya fitness aletleri satan bir şirkette . Gerçi iş bana çok uygun bir iş değildi ama evde oturmaktan bin kat iyidir diyerek başladım. İlk günler biraz zordu. Ama çalışanlara yavaş yavaş ısındım. Bir stajyer neler yaparsa ben de onları yaptım.  Üniversiteden yeni mezun olmuşum da hayata yeni atılıyormuşum gibiydi. Staj sonrasında birkaç ay sadece cumartesileri çalıştım mağazayı açıp kapıdan gelen müşterilerle ilgileniyordum.
 Bu arada da yan komşumla ufak ufak flört tadında görüşmeye başladık. Karlar bitip de herkes kış uykusundan uyanınca pilates derslerine başlamaya karar verdik.  Bizim mahallede oturan Türk arkadaşım da sağ olsun bana güvenip katılmaya karar verdi. Gün ve saatleri kararlaştırdık ben programı hazırladım provalar yaptım falan derken Mart ortasında başladık. Hala da istikrarlı bir şekilde devam etmekteyiz , hatta grubumuza bir katılım daha oldu. İki üç dersten sonra ben de rahatladım onlar da birbirlerine kaynaştılar çok keyifle yapıyorlar. Kısa zamanda vücutlarındaki değişiklikleri fark etmeye başladılar ve kendiliklerinden ücretime zam bile yaptılar ! Zaten okul sezonu da yaklaşıyor mahallede el ilanları dağıtarak,tanıdıklara söyleyerek yeni öğrenciler bulmaya çalışacağım.
Montreal'e daha önceki gelişlerimizde University Bed and Breakfast isimli otelde kalıyorduk. Sahibi de uzun yıllardır Montreal'de yaşayan bir Türk . İkinci kalışımızda İrfan'la tanışma ve sohbet etme fırsatını bulduk. Çok hoş bir bina. İçerisininse  sıcak ve samimi bir atmosferi var. Kaldığım süre boyunca kendimi evimdeki kadar rahat hissetmiştim. Hatta sabahları kahvaltı servisi yapan Shelly'i izleyip, otelde de birlikte kaldığım arkadaşım İncilay'a : Ben de taşınınca böyle bir iş yapmak isterim demiştim.Hatta o da neden olmasın tam sana göre demişti. Biz bu konuşmayı 2012 Temmuz'unda yaptık ve artık ne dersiniz bilmiyorum Nisan 2014'te ben aynı otelde kahvaltı servisi yapmaya başladım. Shelly de hala burada ! Yaa işte hayat böyle birşey..
Her iki işi de keyifle sürdürüyorum ikisinin de bana çok iyi gelen beni besleyen yönleri var. Galiba ucundan yavaşça hayatın içine karışmaya, yaşadığım şehri benimsemeye başladım.
Artık misafirlik bitti benim için.